Tırtılların ya da Jonat’ların hikayesi!
“İnsanın başına ne geliyorsa odasından çıkmasıyla geliyor.”
“Sil Baştan” albümünü bitirdiğimizde Selim Amerika’daki ablasını ziyarete gitmişti. O albümü kaydetmek için anneannesinden kalan evi satmıştı. O da yetmezmiş gibi Fuat Güner ve Turgut Berkes’e olan stüdyo borcumuzu ödeyebilmek için başrollerini Nur Sürer va Haluk Bilginer’in oynadığı bir dizide yer almıştık. Hayal Kahvesi yeni açılmıştı ve her haftasonu orada çalıyorduk. Tüm eşyaları Selim’i arabasına yükler, her yere biz taşırdık. Bir gece çaldıktan sonra ekipmanları stüdyoya bırakırken Ozan Çolakoğlu bizi görünce “Olm siz grubun adını Kargo koyun, bıkmadınız yük taşımaktan!” dedi. Selim’le birbirimize baktık bagaja eğilirken; grubun ismi artık Kargo’ydu.
Mfö konser provaları için Stüdyo 18’e gelirdi. Bir tek Selim’in kalmasını isterlerdi. Çok merak ettiğim için bir gün izin istedim ve dinlemek için kaldım. Kulaklarıma inanamamıştım; CD gibi çalıyorlardı. Rahmetli Özkan abiden rica etmiştik ve biz prova yaparken onun bas amfisini kullanmıştım. Tabi biz onlar gibi sound çıkaramıyorduk. Fuat abi de ilk albümün stüdyo kayıtlarında bize çok yardımcı olmuştu. Bir gün biz çalışırken arka koltukta biri uyuyordu, uyandı ve basların eq’suna tekrar bak Selim dedi ve yeniden uyudu. Tanımıyordum, yavaşça Selim’e “Abi bu kim?” diye sorduğumda; “Taner Öngür olm, Moğollar’ın basçısı” deyince çok şaşırmıştım. Taner abi de yıllar içinde bize hep destek oldu, 1993’te Ankara Altın parktaki “Nükleer’e Hayır” konserine çıkartmıştı bizi. İnsan idollerinin ne kadar mütevazi olduğunu gördükçe saygısı ve sevgisi o kadar güçleniyor.
“Ele güne karşı” albümü ilk çıktığında ortaokul birinci sınıftaydım. Bir gece Trt’de onları izleyince ağzım açık kalmıştı. Apartman tepelerinde, merdivenlerde çalıyorlardı. Deli deli hareketler, acayip giysiler, Özkan abiye kopmuştum. Ertesi yıl Fenerbahçe Lisesi’inde Ogün Sanlısoy’la sıra arkadaşıydık. Ogün harika basketbol oynardı, benden kısa boylu olmasına rağmen smaç yapabiliyordu, çok iyi de bir çizerdi, rahmetli babası kaptandı, bir seferinden sonra bir video kaset getirmişti; “Thriller”, devamlı izlerdik, bana ödevlerimde yardım ederdi, daha sonra breakdance yapmaya başladık, yer hareketlerinde de muhteşemdi. Sonraki yıllarda Kubilay ve Gökay Özvardar ile kurduğumuz eski grubum “Kadıköy-Bostancı”nın ilk kaydında söylemişti. Kubilay, Ogün ve ben daha sonra Mimar Sinan’da aynı bölümde okuduk. Gökay ise konservatuvar da gitar okumuştu. İkisi de harika müzisyenlerdir. Gökay’ın şu andaki grubu Şuur Project’i takip etmenizi ayrıca öneririm. İnsan dostlarından destek ve yoldaşlık gördükçe onlara karşı olan saygı ve sevgisi katlanarak çoğalıyor.
Selim Amerika’dayken ona bir mektup yazmıştım. Crowded House yeni albüm çıkarmıştı. “Olm mutlaka dinle bak, tam senlik grup, Neil Finn tam senin kalemin şarkı yazarı…” diye. Şaşırmayın o zamanlar hala mektuplaşıyorduk, bir ay sonra cevap geldi; “Evet, harikaymış, inanmayacaksın konsere geldiler Los Angeles’a ve gittim.” diye yazmıştı. Bir de “Grubu dağıtıyoruz, ikimiz devam edelim” diye eklemişti. O sıralar barlarda çalıyorduk. Selim uzakta olduğu için burada ortalığın nasıl koptuğundan tam haberi yoktu.
O döndükten sonra bir gece tüm ekipmanları taşıdığımız arabada oturuyorduk. Grup elemanlarından ayrılmış sadece ikimiz kalmıştık. Kimlerle çalışacağımızı düşünüyorduk. Bana bırak dedim, kafamda bir takım isimler vardı. Ama kadın solistte ısrar edince önce Özlem Tekin’e sorduk, İstanbul’a yeni geldiği ve birçok yerde çaldığı için yapamayacağını söyledi. Daha sonra Şebnem Ferah’la bir araya geldik, bizi kırmadı ve bir prova yaptık. Hatırlıyorum da “Yıllar Sonra”yı harika söylemişti. İkisi de hem harika müzisyenler hem de harika insanlardı. Daha sonra “Volvox”la beraber aynı barlarda çok çalmışlığımız vardır.
Sözleri ben yazacağım için erkek solistle çalışalım istiyordum. Gençlik işte, aslında bir kadın okusa daha ilginç olabilirdi. O sıralar cinsel kimlikler meselesi bu denli sorun halinde değildi, ayrıca zihinler açıktı, bahsi bile geçmezdi cinsel tercihlerin. Yeri gelmişken söyleyeyim istedim. Hiçbirimiz birbirimizi dini ya da cinsel, etnik, politik ya da sınıf kimliğiyle okumazdık; çünkü müzik her şeyin üzerindeydi. Müzik her şeydi.
“Tırtıl’ın ölüm dediğine, usta kelebek der!”
Serkan’ı on yaşından beri tanıyordum, abisi Aykut Çeliköz’le Çınarcık’a giderken vapur yolculuğunda tanışmıştık, yıllarca birlikte çaldık, grup kurma hayaliyle yaşadık, beni bas gitar çalmaya ikna eden oydu. Hatta çalmam için “Aria Pro2” model bir bas bile getirmişti. Üniversite yıllarında bu hayalimiz gerçek oldu ve Mr. No ismiyle barlarda çalmaya başladık. Serkan ilk başta her iki grupta da çalıyordu ama Kargo’da konuk sanatçıydı. Gruba girmesi için onu oldukça zorlamıştım. Burak’la beraber daha önce başka gruplarda çalmışlığımız vardı. Burak çaldığı bir gruptan atıldıktan sonra, (o yıllarda gruptan atılma ve ayrılma sık sık yaşanırdı)
onunla konuşup Kargo’da çalması için söz aldım.
Hala solistimiz yoktu, o sıralarda bir arkadaşım aracılığıyla Koray’la tanışmıştım, müzisyen olduğunu bilmiyordum, uzun süre futbol muhabbeti yapmıştık. Sonra birgün Sis Bar’da soundcheck yaparken yanımıza geldi ve akord aleti rica etti. Meğerse o gece yan barda Vega’nın Tuğrul’u ile sahne alacaklarmış. İşimiz bitince ziyaret ettik,
prova yaparken dinledim ilk kez, Pearl Jam söylüyordu, yanımdaki dostum; “Çok iyi söylüyor, Kargo için mutlaka konuşmalısın” dedi. Sonraki günlerde deneme kaydı için stüdyoya geldi, bir saat şarkı söyledi, kaydettik. Selim de bayılmıştı. Artık grup tamamlanmıştı. Provalara başlayabilirdik.
Richard Bach’ın “Martı” adlı kitabını 90’lı yılların başında okumayan yoktu. İlk klavyecimiz Atilla Yüksel herkese “Jonat” diye hitap ederdi. “Tamam Jonat!”, “Jonat prova ne zaman?”, Jonat aşağı Jonat yukarı… Bir gün anlamı nedir diye sorduğumda; “Martı kitabındaki Jonathan’ın kısaltması o abi” dedi. Çok sevmiştim. Hepimiz Jonat’tık çünkü; Jonathan Livingston. Özgürce uçmak istiyorduk. Kendimizi doğurmak istiyorduk.
“Ancak çaresiz biri mi kendini ateşe atar?
Farklı konularda söz yazmak istiyordum. Bunu ilk albümde “Sanı” şarkısında yapabilmiştim. “Neden yatırmazlar giyotinin altına icad edeni?”. Rahmetli Özlem Kumrular giyotini icad eden kişinin giyotinin altında can verdiğini söylemişti. Bilmiyordum, benim için anlatımı güçlendiren bir imgeydi. Özlem sonraki yıllarda müziğimiz ve sözlerimizle ilgili birçok yazı kaleme aldı. Çağlan Tekil’le birlikte yerleri doldurulamaz kişiliklerdir bizim jenerasyon için. Fuat Güner ilk kez bu sözleri duyduğunda şaşırmış ve şarkıda kullanılması zor kelimeleri seçtiğimi söylemişti. Deniyordum. Tırtılın kelebeğe dönüşme hikayesini de soyut anlatmak istemiyordum. Daha masalsı ve insanın yaşamın zorluklarıyla başa çıkabilmesi için umut veren bir şarkı olmasını hayal etmiştim.
Selim besteyi yaparken onun evinde prova yapıyorduk. Sözleri dosyanın içinden o seçmişti. Sebebini hatırlamıyorum, belki de melodiye daha rahat oturduğu için olabilir ama hala taslak halindeydi. Albüme gireceğini düşünmüyorduk. “Yarına Ne Kaldı” albümü için iki yıl prova yapmıştık, Marşandiz stüdyolarında geceleri boş vakit olduğunda sabaha kadar kayıt yapıyorduk. Selim gündüz başka albümlerin kayıtlarında çalışır, gece biz geldiğimizde biraz dinlenir sonra sabaha kadar kayıt yapar, biz gidince üç saat uyur, sonra günün ilk kaydına hazırlanırdı. Davulu kayıt için her gece kurar, sabah tekrar toplardık. Serkan şarkının aranjesi için çok uğraştı. Kayıtlarda çok iyi tınlayınca diğer şarkılardan bir adım öne çıktı. Koray kullandığım farklı kelimeleri günlük hayattaki konuşmalarımız rahatlığında
aktarabiliyordu. Nakarattaki gitar numarasına hepimiz yükselmiştik. Günden güne büyümüş, gelişmişti şarkı, artık kanatlanmaya hazırdı.
Hepimiz birbirimizin önünde olgunlaşıyoruz, hepimizin hamuruna şekil verilirken herkesin öyle ya da böyle bir katkısı var, umduklarımız bazen sadece bulduklarımızdan, beklediğimiz sonuçlar ise hiç tahmin etmediğimiz şekilde gerçekleşenlerden ibaret oluyor. Jonat: Yenilgi bir değişimin sonatı sanki! Charles Baudelaire’in dediği gibi; “Her hikaye bir şarkıyla sona erer.”
3 Yorumlar
TrumaNeo
her şarkıdan bir roman çıkar aslında… daha okuyacaktık.. ne kadar çok şey var anlatılmayan… hayat ayrıntılarda gizli.. olsun biz dinleriz….
Kubilay
Erken yaşlarımız, gençliğimiz herşeyimiz sizdiniz. Sizinle birlikte biz de büyüdük. Bu sözlerin hayallerini kudarak bu yaşlara kadar geldik. Grup dağıldığında otutup ağladık. Sensiz grubu yine takip ettik ama hep muhaliftik. Şimdi sana yarum yazmıyoruz diye sakın vazgeçme, inan heyecanla bekliyoruz her yeni şarkı hikayeni. Varoldukça beraberiz.
Volkan Gökbaş
Sen adamsın sen grubun, Herşeyisin canım abim MŞŞ,♥️